25 Şubat 2011

Sudan'da Olanları Hatırlıyor musunuz?

Televizyonlarda konuşulanları dinledikçe, bazen başka bir gezegende yaşadığımı düşünüyorum. Nedense, İslam ülkelerindeki şu 'demokrasi' hareketleri anlatılırken hiç kimse daha geçen ay ikiye bölünen Sudan'dan bahsetmiyor; hiçbir Allah'ın kulu arkada iyi senaristlerin olabileceğini varsayarak komplo teorileri yazmaya gayret etmiyor. Varsa yoksa, halkların dayanılmaz demokrasi talebi!

Neyse, hesapların ne kadar incelebileceğini göstermek için 1979 yılındaki Humeyni darbesine değinerek başlayayım. Yaşı yetenler ve biraz okuyanlar hatırlayacaktır, 1979 yılı Ocak ayı sonunda İran Şahı'nın ülkesini terk edip kaçması sonrasında, Fransa'dan İran'a dönen Humeyni, başlarda İran'ın alık solcuları ile birlikte, sonraları ise bildiğiniz şekilde ülkeyi ele geçirdi. Bu, %98 oranıyla olumlu bir biçimde yanıtlanan "Monarşi Yerine İslam Cumhuriyeti Olsun mu?" sorusunun yöneltildiği bir referandum ve solcuların halledilmesi sonrasında kabul edilen bir anayasa ile sağlandı. [Iyyk!] Bu arada, Şah'ın ülkesini laik ilkelere dayanarak yönettiğini sanmayın; Amerika'nın köpeği olunan o dönem de İran şeriatla yönetiliyordu.

Başlarda, Sovyetler'in ABD'ne karşı kullanmak amacıyla olumlu yaklaştığı Humeyni'nin başa gelişi, Türkiye dahil pek çok ülkede olumsuz sonuçlar doğurdu: Aralık 1979'da Sovyetler Birliği'nin İran benzeri bir yola girmemesi için Afganistan'a müdahele etmesinin ardından, Türkiye'de 24 Ocak kararlarıyla bugünlerin ekonomik altyapısı hazırlanmaya başlandı; sonrasında Ilımlı İslam'ın siyasi altyapısını oluşturmak için Pakistan ve Türkiye'de askeri darbeler yapıldı; Afganistan'daki Sovyet varlığına karşı savaşmaları için ABD tarafından Pakistan'ın Afganistan sınırında Taliban kuruldu. [Son konunun ne kadar pervasızca icra edildiğini Temsilciler Meclisi Texas Üyesi Charlie Wilson'ın yaşam öyküsünü anlatan kitap ve filmden görebilirsiniz.] Yani anlayacağınız, bugünden o günlere baktığımızda görüyoruz ki, düzenin gözüne kestirdiğini pek güzel düzdüğü, uzun erimli planların hiç çaktırmadan, çok başarılı bir biçimde işlerlik kazandığı günlerdi 1970 sonları ve 1980 başları.

Gelelim 2000'li yıllara. Ortada, 11 Eylül olaylarından sonra ülkesine gelen Amerikan şirketleri ve en çok ABD devlet kağıdı bulundurmasına rağmen 6-7 yılda bir ikiye katlanarak büyümesi nedense hâlâ insanları şaşırtan bir Çin gerçeği var. Enerji gereksinimi deyim yerindeyse patlayarak artan Çin doğaldır ki, kontrolünde olmayan gücün güç olmadığını bildiği için kaderini ABD'nin eline bırakmıyor ve ekonomisinin gereksindiği petrol akışını garanti altına almak istiyor. Bu yöndeki çalışmalarına ise Sudan'dan başlıyor ve her nasılsa Sudan'ın 2006'da 563 milyon varil olan petrol rezervleri 2010'da 5 milyar varilin üzerine çıkıveriyor. Sudan deyip geçmeyin, Mısır'a can veren Nil'in güneyinde yer alan bu fakir ülke, yapılabilecek barajlarla—HES'lerle mi desem acaba—Mısır'ın canına okuyabilir. Ancak, şansa bakın ki, 2009 yılı ham petrol ihracatının %65'ini Çin'e yapan Sudan'ın güneyindeki Darfur bölgesi demokrasi nöbetine tutuluyor ve nihayet geçen ay sessiz sedasız bir biçimde, yine bir referandumla, kuzeyden ayrılıyor. Sanırım petrol rezervlerinin Sudan'ın hangi bölgesinde olduğunu anlamışsınızdır.

Özetleyecek olursak; binlerce insanı mezar kentlerde yaşamaya zorlayacak kadar ileri bir fakirliğin üstüne verilen askeri yardımlar ve Sudan'da yapılacak baraj tehditleriyle ehlileştirilmiş Mısır'a aslında demokrasi gelmemiştir, gelmeyecektir. Kesin olan tek şey vardır: halkın gözünden düşmüş ve Amerikancı olmakla suçlanan Mübarek'in son kullanım tarihi geçmiş ve gitmek zorunda kalmıştır.  Bu süreci çok iyi yöneten ABD, Müslüman Kardeşler'in de içinde olduğu demokrasi komedisiyle bir süre daha Mısır'da rahat olabilir.

Sudan'ın komşusu ve Suveyş Kanalı'nın başındaki Mısır anlaşıldı da Tunus ve Libya'ya ne oluyor diyebilirsiniz. Libya ile devam edelim. Herkes bilir, Kaddafi, Latin Amerika'dan Afrika'ya, Ortadoğu'dan Uzakdoğu'ya, gezegenimizdeki yerleşik düzene karşı verilen tüm gerilla/terörist mücadeleleri destekler. Kıbrıs ambargosu yıllarında Türkiye'ye yardım eden bu diktatör, yeri gelmiş PKK'yı özgürlük savaşçıları olarak nitelemiş ve desteklemiştir.  [Her nedense, Kıbrıs konusundaki desteği KKTC'nin tanınmasıyla somutlaşamamıştır.]  Herhangi bir yüce ideale dayandırılamayacak bu davranışın genelde yerleşik düzeni temsil eden ABD ve o an Kaddafi tarafından ABD'nin uydusu olarak addedilen güçlere karşı olduğu söylenebilir. Dolayısıyla, Çin ile enerji konularında kolaylıkla anlaşma yapabilecek bu dengesiz arkadaşın yerinden edilmesi, ABD açısından oldukça makul bir çözüm olacaktır. Hele bir de Libya aşiretler arasında bölünürse, oh ne âlâ!

Tunus'a gelince; iş, bu ülkenin çevresinde bulunan enerji kaynağı zengini ve şeriatla yönetilen (ve yönetilecek) ülkelerin manipülasyonunu kolaylaştırmak amacıyla yeşile boyamaktan ibaret. Hem ne güzel oldu değil mi, ufukta hiç gözükmezken Arap dünyasının laiklikte en ısrarlı, sekülerliğe en yakın ülkesi rengini açık yeşile çevirerek koskoca bir devrimi başlattı ve bu sayede şeriatla yönetilecek demokrasilerden konuşmaya başladık.

Sonuç olarak; hiç kimse kendisini aldatmasın. Ortada demokrasi isteklisi halkların hareketi falan yok; okuduklarını yorumlayabilen insaf sahibi kişiler, bu ülkelerin darbelerle dolu yakın tarihlerine, insan (kadın) haklarına gösterdikleri saygıya, okur-yazarlık oranlarına, uluslararası patent başvurusu ve bilimsel makale üretimindeki yerlerine bakarak bunun olanaksız olduğunu anlayacaktır.  Aslında, ortada Avrupa Birliği'nin rol kapmaya çalıştığı fakat özünde ABD ile Çin arasında oynanan büyük bir satranç oyunu var. ABD uydusu Şii çoğunluğa sahip Sünni yönetimli kimi körfez ülkeleri bağlamında, şiilik silahı yardımıyla tavuk poposuyla kaz yumurtası yumurtlamaya çalışarak taş yürütmeye çalışan İran'ı da akılda tutmakta yarar var. Oyunun piyonları ise, ne yazık ki, enerji kaynaklarının üstünde oturan ve/veya enerji koridorlarının üzerinde bulunan İslam ülkeleri. Dolayısıyla, korkarım bu 'demokrasi dalgası' burada bitmez ve ehlileştirilmesi gereken diğer ülkelere de, mesela Somali'ye, yayılır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.